
Fotoğraf: Melis Alphan
Okumalar
Melis Alphan’a Göre Menopoz Bedenimizle Yeniden Tanışmak İçin Bir Fırsat
Gazeteci Melis Alphan kadınların menopoz deneyiminin sessizlik, utanç ve belirsizlikle kaplanmasına karşı dayanışma ağları örüyor. Menopoz Rehberi: Kendini Yeniden Keşfetme ve Güçlenme Yolculuğu’nu kaleme alan Alphan’a menopoz hakkında merak ettiklerimizi sorduk.
Yazı Seda Yılmaz
- PAYLAŞ
- LİNKİ KOPYALA
Her kadının hayatını etkileyen doğal bir süreç olmasına rağmen menopoz halen yüksek sesle konuşulan bir konu değil. Melis Alphan, kadınlığın sonuna gelmekle bir tutulduğundan göz ardı edilen, geçiştirilen bu evreyi güçlendirici bir deneyime dönüştürmeye kararlı. Onunla yaptığımız söyleşi menopoza soru işaretlerini aydınlatıyor.
Rahim ve yumurtalık ameliyatı olduktan sonra menopoza girdiniz. Cerrahi menopozun yarattığı ani değişimi nasıl karşıladınız? Neler hissettiniz?
Menopoz bir eşik ise, cerrahi menopoz bir uçurum. Sabah ameliyata giriyorsunuz, akşam çıktığınızda yumurtalıklarınız alındığı için hormon üretimi büyük ölçüde durmuş oluyor. Açıkçası insan hormonlarıyla vedalaşana kadar bunların bedenindeki öneminin farkında olmuyor. En azından bende böyle oldu.
Doğal menopozdaki gibi hormonların yavaş yavaş azaldığı ve bedenin buna yavaş yavaş uyum sağladığı bir süreç değil cerrahi menopoz. Hormonal sistem bir anda keskin bir değişime uğrayınca denge şaşıyor ve dengenin bozulmasıyla hem beden hem zihin bu ani kaybı hızla hissediyor. İlk haftalarda kendimi sisli bir camın arkasındaymış gibi hissettim. Sadece hormonlar değil, sanki ben de sahneden çekilmiş gibiydim.
Sonra anladım ki bu bir son değil, yeni bir başlangıç yapma şansı. Bedeni, ruhu ve bilgiyi yanına alarak bu geçişi yönetmek mümkün. Menopozal hormon tedavisiyle, beslenmeyle, hareketle ve en önemlisi kendime daha çok kulak vererek bu süreçte kendimi dönüştürmeye başladım. Cerrahi menopoz, hayatıma daha bilinçli bir gözle bakmaya mecbur etti beni. Kendi sesimi duymamı sağladı. Zor ama çok öğreticiydi.
Menopoz sürecinde sizi kitap yazmaya iten ne oldu?
Ameliyattan birkaç gün öncesine kadar menopoza dair hiçbir şey bilmiyordum. Sadece ameliyata odaklanmıştım; “Önce şunu atlatayım, sonrası gelir” diye düşünüyordum. Ama ameliyattan çıkınca kendimi büyük bir bilgisizlik boşluğunun içinde buldum. Bedensel olarak ne yaşayacağımı bilmiyordum. Ruhsal etkilerine dair ise kimsenin bir fikri yok gibiydi. Etrafımdaki kadınlar da aynı şekilde habersizdi. Belki ben de önceki kuşaklar gibi akışına bırakacaktım. Sonra Batı’da kadın doktorların öncülük ettiği bir menopoz devrimi olduğunu fark ettim. Okudukça menopozun kendi haline bırakılacak bir dönem olmadığını anladım.
Östrojen kaybı sıcak basmalarıyla sınırlı değil; kemik sağlığından kalbe, beyne, bağırsaklara kadar pek çok sistemi etkiliyor. İngilizce kaynaklardan okudukça bu sürecin bir ‘kadın meselesi’nden öte, bir toplum sağlığı meselesi olduğunu gördüm. Sonra bu bilgi boşluğunu kimlerin doldurduğuna baktım. Ya medikal jargona boğulmuş içerikler ya da bitki çayı seviyesinde yüzeysel yaklaşımlar… Bu arada Türkçe kaynak neredeyse hiç yoktu.
Instagram’da Menopoz Seyir Defteri adlı bir hesap açtım; burada hem kendi yaşadıklarımı hem de öğrendiklerimi paylaşmak istedim. Sonra Doğan Kitap editörleri Hülya Balcı ve Sema Çubukçu benimle iletişime geçip bir menopoz kitabı yazıp yazmayacağımı sordular. Hem bilgi sunan hem de yol arkadaşlığı eden bir kitap yazmak istedim çünkü bilgi demek güç demektir. Ama belki ondan da önemlisi, paylaşmak yalnızlığı azaltır.
“Menopoz bir geçiş ve bu geçişte duygularımız da bize bir şeyler anlatıyor. Yeter ki onları bastırmak yerine dinlemeyi seçelim.”
Kitabınızda menopozun, kadın bedeninin nasıl sistematik olarak yok sayıldığının en bariz örneklerinden biri olduğunu söylüyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? Özellikle tıp alanında kadın bedeniyle ilgili yeterli araştırma yapılmaması ne gibi sonuçlar doğuruyor?
Kadın bedeni tıp tarihinde istisna kabul edildi. Erkek bedeni varsayılan norm olarak alındı; kadın bedeni ise dışlandı. Bu durum, menopoz gibi yalnızca kadınlara özgü süreçlerin yeterince araştırılmamasına yol açtı. Kadın bedeni birçok bilimsel çalışmadan dışlandı. Bu da bizim bugün, menopoz gibi hayati bir dönüşümle ilgili hâlâ eksik bilgilerle baş başa kalmamıza neden oluyor.
Mesela 2002’de yayımlanan WHI (Women’s Health Initiative) çalışması, tüm dünyada menopozal hormon tedavisine dair korku yarattı. Ama sonradan araştırmadaki kadınların yaş ortalamasının altmışın üstünde olduğu ve metodolojik sorunların varlığı ortaya çıktı. Bu araştırma yüzünden kadınlar yıllarca tedaviden uzak durdu. Bu sadece bir örnek.
Menopozun ciddiye alınmaması, kadınların kemik erimesi, kalp hastalıkları, Alzheimer gibi uzun vadeli sağlık sorunlarına karşı savunmasız kalmasına sebep oluyor. Bu yapısal bir sorun çünkü sistem, kadının doğurganlık dönemi sonrasındaki hayatını önemsemiyor. Oysa menopozdan sonra da 30-40 yıl yaşayan kadınlar var. Bu kadar uzun bir dönemin yok sayılması, hem bilimsel hem de toplumsal açıdan büyük bir körlük. Kitabı yazarken en çok bedenimize dair bilgilerin bu kadar kısıtlı, ilgisiz ve ihmalkâr olmasına öfkelendim aslında. İşte bunun için görünür kılmak, konuşmak, yazmak ve sorgulamak gerekiyor.
Her kadın menopoz sürecini yaşayacağının bilincinde olmasına rağmen bu sürece yeteri kadar hazırlıklı olmuyor. Kendimizi bu evreye hazırlamak için neler yapabiliriz?
Aslında her kadın bir gün menopoza gireceğini biliyor ama bu bilgi çoğu zaman soyut bir gerçek olarak kalıyor. Çünkü toplumda bu süreç konuşulmuyor. Konuşamadığımız için de hazırlanamıyoruz. Menopoz ya kadınlığın sonu gibi korkutucu bir hikâyeyle paketleniyor ya da tamamen yok sayılıyor. Aslında bedenimizdeki hormonların yeni bir dengeye geçmesinden ibaret ama bu geçiş bedensel ve ruhsal açıdan zorlayıcı olabiliyor.
Hazırlık, farkındalıkla başlıyor. Kadınların otuz beş yaşından itibaren bedenlerine kulak vermesi gerekiyor. Uyku düzensizliği, kaygı, odaklanma sorunları, kilo değişimleri, adet düzensizlikleri… Bunlar menopozun ilk sinyalleri olabiliyor. Bu dönemde yapılacak hormon analizleri, D vitamini ve demir seviyeleri gibi basit testlerle hem genel sağlık takibi yapılabilir hem de bir yol haritası çizilebilir. Egzersiz, özellikle ağırlık antrenmanları yapmak da çok önemli. Menopozda östrojenin azalmasından ötürü kemiklerimizi koruyacak olan kasların yapımına erkenden başlamak iyi olur.
Ayrıca menopoza sadece tıbbi bir mesele gibi değil, bir yaşam evresi gibi bakmak gerek. Beslenme, hareket, uyku düzeni, stres yönetimi, hatta ilişkilerimiz bu süreci etkiliyor. Menopozu bir son yerine, bir dönüşüm olarak görebilmek için hem bilgiye ihtiyacımız var, hem de kendimize şefkatle yaklaşmamız gerekiyor. Hazırlıklı olmak demek, ne olacağını bilmek ve ona göre davranmak demek. Korkmamak için bilmek, yalnız kalmamak için konuşmak lazım.
“Bedenimize şefkatle yaklaşmak, ona düşman olmak yerine onunla yeniden ilişki kurmak anlamına geliyor.”
Menopoz dönemine dair önyargılarla nasıl mücadele edebiliriz?
Menopozla ilgili en büyük sorunlardan biri bu dönemin kadının artık işe yaramadığı, çekiciliğini yitirdiği, üretkenliğinin sona erdiği bir eşik gibi sunulması. Oysa kadınların ortalama ömrü uzadı ve menopoz sonrası yaşam, hayatlarının en az üçte birini oluşturuyor. Yani menopoz bir son değil, yeni bir evrenin başlangıcı. Bu önyargılarla mücadele etmek için önce suskunluğu kırmamız gerekiyor. Menopozu utanılacak, gizlenecek bir şey olmaktan çıkarmalıyız. Kadınlar kendi deneyimlerini açıkça paylaşmalı, konuşmalı. Her bir hikâye, başka bir kadının yalnız olmadığını fark etmesini sağlar. Bunun için yazmak, anlatmak, sormak çok kıymetli. Ayrıca medya, sağlık sistemi ve eğitim alanında da bu önyargılara karşı daha kapsayıcı, doğru temsillere ihtiyacımız var. Kadınların menopozda güçlü, üretken, capcanlı hayatlar sürebildiğini gösteren rol modellerle bu algı değişebilir. Menopozdaki kadınla ilgili anlatılan hikâyeyi yeniden yazabiliriz.
Çevremde menopoza girince bedenindeki değişimleri kilo almak olarak algılayan kadın arkadaşlarım var. Menopozda bedenlerimize karşı daha şefkatli yaklaşmanın yolu nedir sizce?
Menopozla birlikte bedenimizin değiştiği bir gerçek. Kas kütlemiz azalıyor, metabolizmamız yavaşlıyor, hormon dengemiz kayıyor. Çoğumuz bu değişimleri başarısızlık gibi algılıyoruz. Kilo almak, bel çevresinin kalınlaşması, cildin incelmesi sanki bizim suçumuzmuş gibi hissettiriliyor. Oysa bu değişim, bedenin yeni hormon dengesiyle baş etmeye çalışmasının bir sonucu.
Bedenimize şefkatle yaklaşmak, ona düşman olmak yerine onunla yeniden ilişki kurmak anlamına geliyor.Onu eleştirmek yerine, “Benim için neyi telafi etmeye çalışıyorsun?” diye sormalıyız. Bunun ilk adımı, kıyaslamayı bırakmak. Kendimizi otuz yaşındaki halimizle ya da başka bedenlerle karşılaştırmayı bırakmadıkça şefkat zorlaşıyor. İkincisi ise bilgi. Ne olduğunu bilirsek, kendimize haksızlık etmeden yaklaşabiliriz. Üçüncüsü de hareket. Yürümek, egzersiz yapmak, dans etmek, iyi nefes almak… Bu dönemde bedenimize iyi davranmak, kendimizi desteklemek anlamına geliyor. Menopoz, bedenimizle yeniden tanışmak için bir fırsat. Bu dönemi onunla yeniden dost olmak için kullanabiliriz.

Instagram’da açtığınız Menopoz Seyir Defteri hesabı size menopoz ve kadınların menopoz deneyimleri hakkında neler öğretti?
Menopoz Seyir Defteri’ni açtığımda aslında kendi deneyimimi kaydetmek, biraz da yalnız kalmamak istemiştim. Ama çok kısa sürede yalnızlık hissinin sadece bana ait olmadığını anladım. O kadar çok kadın, “Ben de böyle hissediyorum ama kimseye anlatamıyorum,” diye mesaj gönderdi ki! Bu hesap bana konuşmadığımız için yalnız hissettiğimizi gösterdi.
Kadınlar menopozu sessizlikle, utançla, belirsizlikle yaşıyor. Doktorundan bile çekinerek, çoğu zaman eksik bilgiyle, bazen yanlış yönlendirmelerle ilerliyor. Ama konuşmaya başlayınca, anlatınca, bir başkasının yaşadığıyla kendi yaşadığı arasında köprü kurunca çok şey değişiyor. Dayanışma duygusu inanılmaz bir güç veriyor.
Kadınlar konuştukça menopozu farklı yaşasalar da, aralarında benzerlikler olduğunu görüyorlar. Gece terlemeleri, uykusuzluk, sebepsiz ağlamalar, aynaya bakıp kendini tanıyamamalar… Ve sonra bir başkası çıkıp “Ben de” dediğinde o yük biraz hafifliyor.
Menopozu tıbbi açı bir yana, bir kadın deneyimi olarak konuşmaya başladığımızda iyileşme de başlıyor. Çünkü bilmek kadar, anlaşılmak da iyi geliyor. En çok da birlikte yürümek.
“Kadın bedeni tıp tarihinde istisna kabul edildi. Erkek bedeni varsayılan norm olarak alındı; kadın bedeni ise dışlandı. Bu durum, menopoz gibi yalnızca kadınlara özgü süreçlerin yeterince araştırılmamasına yol açtı.”
Menopozda yaşanan duygusal değişimlerle baş etmek için neler yapılabilir?
Menopozda östrojenin azalması, duygusal dalgalanmalarla da kendini gösteriyor. Anksiyete, öfke patlamaları, sebepsiz ağlamalar, depresyon, içe kapanma… Bunlar bazı kadınlarda hormonal değişimlerin bir yansıması.
İlk adım, bu tür duygusal değişimleri veya dalgalanmaları kişisel bir yetersizlik gibi görmemek, bu halin geçici olduğunu bilmek, suçluluk duymadan kabullenmek. Menopoz, bizi bizden alan bir süreç değil; daha çok bizi bizimle yeniden tanıştıran bir eşik. Bunun için kendimize karşı daha nazik olmamız gerekiyor.
İkinci adım, destek sistemleri kurmak. Yakın arkadaşlarla açık konuşmak, gerekirse bir terapistle çalışmak ya da menopoz yaşayan kadınların bir araya geldiği platformlara katılmak çok rahatlatıcı olabiliyor. Çünkü yalnız olmadığını bilmek en iyi ilaçlardan biri.
Üçüncüsü ise yaşam tarzı. Düzenli yürüyüşler, nefes egzersizleri, yoga, meditasyon gibi sinir sistemini sakinleştiren aktiviteler gerçekten işe yarıyor. Beslenme ve uyku düzeni de duygusal dengeyi sandığımızdan çok daha fazla etkiliyor.
Menopoz bir geçiş ve bu geçişte duygularımız da bize bir şeyler anlatıyor. Yeter ki onları bastırmak yerine dinlemeyi seçelim.
“Menopozla ilgili en büyük sorunlardan biri bu dönemin kadının artık işe yaramadığı, çekiciliğini yitirdiği, üretkenliğinin sona erdiği bir eşik gibi sunulması. Oysa kadınların ortalama ömrü uzadı ve menopoz sonrası yaşam, hayatlarının en az üçte birini oluşturuyor.”
Otuzlu yaşlarınız boyunca hiç egzersiz yapmadığınızdan söz ediyorsunuz kitabınızda. Menopozla birlikte spor yapmaya başlamaya nasıl karar verdiniz? Egzersizin hormonlar, kemikler ve kaslar üzerinde ne tür etkilerini gözlemlediniz?
Evet, otuzlu yaşlarım boyunca sporla hiç aram yoktu. Sporun zayıflamak için yapıldığını düşünürdüm. Zayıf olduğumdan spor yapmasam da olur derdim. Kırkımdan sonra vücudumun değiştiğini fark ettim. Umursamazca beslenecek olsam kilo alıyordum, kaslarım erimeye başlamıştı. Ameliyattan sonra konu hakkında okumaya başlayınca menopozda egzersizin hayatta kalmanın yolu olduğunu gördüm. Hareket etmeyen bir beden bu süreci daha da ağır yaşıyordu. Egzersiz, uyku ve ruh hali üzerinde bile etkiliydi.
Egzersizin, kasların yanı sıra, insanın moralini de toparladığını görüyorum. Duruşum değişti, ağrılarım azaldı, daha iyi uyumaya başladım. Beni taşıyan güçlü bir bedene sahip olmak bana çok iyi geldi. Artık bedenimi cezalandırmak değil, desteklemek için hareket ediyorum. Menopozda bu farkı yaratmak bile başlı başına bir devrim gibi.
Menopozla birlikte kullandığınız cilt bakımı ürünleri değişti mi?
Ameliyattan sonra cildimi nemlendirmek imkânsız hale geldi. Nemlendirici sürdüğüm anda cildim nemlendiriciyi vakumlar gibi çekiyordu. Nem banyosuna yatmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Cildim çok hassas olduğu için her nemlendiriciyi kullanamıyorum ama sonunda kendime uygun bir ürün buldum. Arada cilt bakımı ve mezoterapi yaptırıyorum. Ama ürün olarak tek bir nemlendirici kullanıyorum. Sanırım hormonlar biraz daha dengeye oturduğundan ve ciltten östrojen aldığım için o başlardaki aşırı kuruluk gitti. Şimdi cildim daha iyi durumda.