Okumalar

Günlük Tutmak Daha Sağlıklı Bir Mental Alan Yaratabilir Mi?

Bir iç dökme yöntemi ve kendinle yüzleşme pratiği olarak günlük yazmak.

31 Ağustos 2023

Sahi neden kendimizle konuşmak için günlük tutmaya ihtiyacımız var? Zaten beynimizi iç diyaloglarımız yönetmiyor mu? Hem de dur durak bilmeden. Kalem kağıda veya telefonumuzun notlar bölümünde boş bir sayfaya gerek yokmuş gibi gelebilir ama günlük yazmanın mental sağlığımız için çeşitli faydaları var.

Yapılan araştırmalar günlük yazmanın stresi azalttığını gösteriyor. Çünkü iç dünyamızda başa çıkmakta zorlandığımız düşünceleri kâğıda, bilgisayara, hatta telefona aktarınca bile rahatlıyoruz. Gündelik hayatta bizi zorlayan negatif duygu ve düşünceleri sindirmek için de yer açılmış oluyor. Böylece başımızdan geçenlere daha objektif ve geniş bir perspektiften bakabiliyoruz. Bu da özellikle önemli kararlar alırken daha sağlıklı düşünme konusunda bir kazanım. Günlük yazmayı kendinizi keşfetmek için bir araç olarak da değerlendirebilirsiniz.

Psikolog Sema Bengi, günlük yazmanın mental sağlığımız üzerindeki etkilerini şöyle özetliyor: “Yaşamımız, biriken anlar ve anılardan ibaret. Günlük tutmak bu anıları iyisiyle kötüsüyle ele almak, kabul etmek demek. Psikoterapide de benzer dinamikler var. Anları, anıları kabul etmek; derinlemesine anlatmak ve anlamak. Sonra da okuyup bitirdiğin bir kitap gibi bunları yerine koymak. Ama bazen bu yerine koyma eylemi hem terapide hem de günlük tutarken zorlayıcı olabiliyor.”

Günlük yazmanın faydaları kulağa hoş gelebilir. Fakat zaman zaman kendimizden kaçar gibi bundan da kaçıyoruz. Çünkü söz konusu olan günlük aktivitelerimizi kâğıda geçirmekten öte, ekspresyonist bir yazma yöntemi. Başlarda hafif konulardan bahsederken sayfalar ilerledikçe sakındığımız kaygı, üzüntü, utanç gibi bazı “negatif” duygular ortaya çıkabiliyor. Bir bakıma katarsis yaşıyoruz. Bengi bu durumu, “Terapide uzman kişi, danışanına rehberlik eder. Oysa günlük tutarken duygusal olarak ağırlaştığınız zamanlarda yalnızsınız. Bu da yorucu olabilir,” diyerek açıklıyor.

Her şeye rağmen günlük yazmaya bir şans vermeniz için Julia Cameron’ın Sanatçının Yolu adlı kitabında yer alan ve her sanatçıya önerdiği Sabah Sayfaları ritüelinden bahsetmek istiyorum. Cameron, sabah uyanır uyanmaz yüzünüzü bile yıkamadan önce defterinizin başına geçip durup düşünmeden üç sayfa yazmanın yaratıcılığı beslediğini söylüyor.

Yaklaşık dört yıldır günlük tutan ve yazdıklarını arşivleyen biri olarak Cameron’ın önerdiği ritüelden ilham alıyorum. Ama her gün belirli bir zaman diliminde yazmaya çalışmıyorum. Daha çok kafam karıştığında, kalbim ağırlaştığında, duygu ve düşüncelerimi kontrol etmekte zorlandığımda günlüğümü açıp düşünmeksizin yazmaya başlıyorum. Sürrealistlerden beatnik’lere farklı gruplar tarafından benimsenen, hızla ve kuralsızca yazarak bilinçaltının keşfedilmemiş topraklarını ortaya çıkarmayı amaçlayan otomatik yazı tekniğini kullanıyorum. Çoğunlukla başlamak en zoru. Bazen ilk cümlem “Yazmayı sevmiyorum” olsa da sayfalar ilerledikçe açılıyorum. Ayrıca o kadar hızlı yazıyorum ki, zaman zaman el yazımı sonradan okumak mümkün olmuyor. Bu da bana bir tür güven duygusu veriyor.

Günlük tutmanın doğrusu yanlışı yok. Herkesin günlük tutma serüveni kendine özgü. Çünkü bu oldukça kişisel bir eylem. Bu ritüele başlamanın mental iyi olma hali üzerindeki etkilerini gördüğünüzde günlük tutmaya devam etmek isteyeceğinize eminim.