Okumalar

Kolektif Travmayı Aşmak - 4. Bölüm

ODTÜ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Öğretim Üyesi Özgür Erdur Baker, yas ve ruhsal güçlenme üzerine görüşlerini paylaşıyor.

5 Şubat 2024

İklim krizi, doğal afetler, savaşlar ve zorunlu göçler içinde bulunduğumuz çağda bireyler ve toplumlar açısından çeşitli açmazları beraberinde getiriyor. Geleceğin her geçen gün daha da belirsizleştiği bir dünyada bireysel ve kolektif güçlenmenin yollarını arıyoruz. Bu arayışta farklı disiplinlerden uzmanların tavsiyeleri hepimiz için yol gösterici nitelikte.

Kolektif travmanın süreçlerinden bahsedebilir misiniz? Zamana yayılacak bu süreçte hem kendimizi hem de çevremizdekileri ruhsal açıdan güçlendirmek ve dayanıklı kılmak için neler yapabiliriz?

Bireyler açısından her afet travmaya dönüşmez. Afetler ancak, hayatımızın çeşitli alanlarında kullandığımız baş etme becerileri yeterli olmadığında travmatik etkiler bırakabilir. Yaşadığımız afet, “Ben güvendeyim, sevdiklerim güvende, bu dünya güvenli bir yer” gibi dayanağımız olan temel varsayımlarımızı yıktı. Rutinimizi bozdu. Aslında hem kendimizin hem de sevdiklerimizin incinebilirliğini gördük. Dolayısıyla bu durumu kabullenmemiz ve anlamlandırmamız kolay değil. Haliyle, afete verilen travmatik stres tepkileri kendini korku, şok, çaresizlik ve güçsüzlük olarak gösteriyor.

Yaşadığımız bu zorlu süreçte kendinizi ve çevrenizdekileri güçlendirmek için yapabileceğiniz pek çok şey var. Bunlardan ilki sosyal destek sisteminizi kullanmak. Birlikte olmaktan mutluluk duyduğunuz, anlaşılmış ve değer görmüş hissettiğiniz kişilerle vakit geçirmeye özen gösterin. Bu süreçte her birimiz öfkeli, kaygılı hissediyor olabiliriz. Depremin ardından etkilendiğinizi göz ardı etmeyin; yapabildiğiniz ya da yapamadığınız şeyler için kendinize karşı acımasız olmayın. Son olarak mutlu eden ve iyi gelen aktiviteler yapın. Böylece duygu durumunuzu da destekleyebilirsiniz.

Tanık olduğumuz kitlesel ölümler ve kayıplar bireylerin psikolojisinde ne tür yaralar açar? Bu yaraları kolektif olarak sarmak için neler yapabiliriz?

Birçok insan için farklı şekillerde yas süreci başlamış olabilir. Bir kişinin yas tuttuğunu çeşitli fiziksel, bilişsel, davranışsal ve duygusal unsurlar yoluyla anlayabiliriz. Herkesin yas süreci kendine özgüdür ve bu şekilde değerlendirilmelidir.
Çeşitli kayıplar yaşamış yakınlarımız için yapabileceklerimizin başında, yas tutanların verdikleri tepkilerin son derece normal olduğunu kabul etmek geliyor. Onların neler yaşadığını anlamak için çaba gösterin, yanlarında olduğunuzu hissetmelerini sağlayın. Yargılayıcı olmamak oldukça önemli. “Senden daha kötüsünü yaşayanları duydum”, “Şükretmek lâzım” gibi onların yaşadıklarını önemsizleştiren ifadelerden kaçının. Size neler hissettiklerini söylemelerine izin verin ve onlar adına çıkarımlarda bulunmayın. Hissettiklerinin normal olduğu, konuşmak istediklerinde onları dinlemek için gönüllü olduğunuz mesajını iletin onlara.

Deprem bölgesine gitmeyenler suçluluk duyma ve gündelik hayatlarına devam edememe gibi durumlar yaşayabiliyor. Bununla başa çıkmak için neler yapılmasını önerirsiniz?

Depremin ardından pek çok kişi deprem bölgesine gitmek, insanlara yardım etmek ve elinden geleni yapmak istedi. Bu bence toplum olarak birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzun göstergesi. Depremler uzun dönemli etkiler yaratır ve yaşadığımız deprem oldukça büyük bir bölgeyi etkiledi. Bunun için her birimiz elimizden gelen yardımı farklı zamanlarda yapmalıyız. Bu yardımlar ayni ve maddi bağış yapmak, depremzedelere doğru ve güvenilir bilgileri bulup yaymak, onları doğru yardım hizmetlerine yönlendirmek olabilir. Hatta gözünüze pek önemli görünmeyen “Nasılsın?” sorusu bile bir depremzede için büyük anlam ifade edebilir. 

Böylesi afet durumlarının ardından günlük hayata dönmeye çalışmak da oldukça zor oluyor. Bir akademisyen olarak ben de günlük hayata dönmekte, işlerimi yapmakta zorluk çekiyorum. Çünkü aklımın bir köşesinde hep deprem bölgesi var. Travma perspektifinden baktığımızda günlük rutinlerimizin olması ve bunları devam ettirmek pek mantıksız değil. Bu rutinler bize güvenlik ve kontrol hissi veriyor. Böylece hem biz daha iyi hissediyoruz hem de çevremizde bizden yardım bekleyen insanlara daha etkili yardım sunabiliyoruz.

Bu tür kriz zamanlarında öz bakımımızı düşünmek bencillik mi?

Bu krizi uçaklardaki acil durum prosedürlerine benzetebiliriz. Uçağa bindiğimizde, görevliler acil bir durum karşısında nasıl davranmamız gerektiği açıklar. Maskeyi önce kendimize, sonra çocuğumuza takmamız söylenir. Bu ne demektir? Kendimiz iyi olmadan bize ihtiyacı olan bir başkasına yardım eli uzatamayız. Afet de bu örneğe benzer bir kriz ortaya çıkardı. Böylesi zamanlarda öz bakımımızı düşünmek bencillik değil, aksine gerekliliktir.