Okumalar

Mükemmeliyet Takıntısı, Sorunlu Beden Algısı, Güzelliğe Duyulan Büyük Aşk ve Wonderflaw’ya Hayat Veren Diğer Şeyler

En sevdiğim kusurum mükemmeliyetçiliğim. Çünkü beni bu platformun hayata geçirilmesi konusunda harekete geçiren şey mükemmeliyetçiliğim.

27 Kasım 2022

Devasa bir galakside, hiç durmadan dönen bir kürede yaşıyoruz.
Ve ben evrenin küçücük bir noktasında, çok kısa bir süreliğine de olsa ideal kiloma ulaştım.

Fakat ideal kilomu pek uzun süre koruyamadım. Büyük bir hevesle kıyafet alışverişi yapmaya çıktığımda kendimi kaybedecek kadar uzun, aldıklarımı gardırobumun “duygusal külfet” olarak etiketlediğim karanlık köşesine terk edecek kadar kısa bir süreydi aslında. Kaybettiğim kiloları bilinçsiz ve leziz ziyafetler silsilesiyle (çok sevdiğim limonlu mereng, ekmek ve tereyağ ikilisi, börekitas ve lahmacunun hiçbir suçu yok) geri almadım. Yirmi sekiz yaşındayken merdivenlerden yuvarlanarak neredeyse belimi kırdıktan sonra bir yıl boyunca hareketsiz kaldım. Bu sürecin sonunda da bel ameliyatı olmam gerekti.

Ameliyatın ardından baygın ama mutluyum. Eve dönmeye hazırım.

 

Kanepede uzanarak geçen o yılın sonunda bedenim dolgunlaştı. Bahsettiğim öyle pozitif veya seksi anlamda bir dolgunlaşma değil. Kendimi çekici hissetmekten çok ama çok uzaktım. Alice Harikalar Diyarında’nın meşhur Cheshire Cat’ine taş çıkartacak hareketsizliğim yüzünden bedenimi tanıyamaz oldum. Artık gardırobumdaki kıyafetlerin herhangi birininin içine girebilmem mümkün değildi. Spoiler: Bu giysilere hâlâ tam anlamıyla sığamıyorum.

O günlerde vücudum bana ve gençliğime ihanet ediyormuş gibi hissediyordum. İşin ilginci, bir yandan bedenimden nefret ederken diğer yandan da ameliyat sonrası eski sağlığına kavuştuğu için aynı bedene minnet duymamdı. Bu durumun can yakan ironisinin farkındaydım elbette. Aynaya her baktığımda bacaklarımdan tiksiniyordum: Selam, işte bedeninden nefret eden Valerie. Daha da kötüsü beden imgeme bu kadar sert davrandığım için kendime kızıyordum. Bir süre sonra bu acımasız kısır döngünün içinde yaşamak benim için iyice zorlaştı.

Ameliyattan hemen sonra bu durumu, yani bedenimi “düzeltmeye” karar verdim. Editör bir arkadaşımın tavsiyesiyle bir masaj salonuna gitmeye başladım. Burada bana acı veren (bu kısmı ne kadar vurgulasam az) ve etkili bir el masajıyla daha ince bir figür vadettiler. Bu sözde masaj işkenceden farksızdı ve cildimde korkunç morarmalara sebep oldu. Umurumda bile değildi. Masaj terapisti bazen o kadar yoğun oluyordu ki ancak sabah yedi seansına randevu verebiliyordu. En yoğun, en yorgun zamanlarımda, sabahın körü bile olsa gidiyordum. Bedenim kusurluysa katlanmam gereken ceza, ödemem gereken bedel buydu. İşkence Evi adını taktığım yeri yöneten kadın, selülitlerimin ve kilomun ideal durumda olmadığını sık sık belirtip benim için “bir umut” olduğunu da ekleyerek moral veriyordu. Haftada üç gün gitsem de seansların yeterli olmadığını söylüyordu. Hatta salona tam bir yıl boyunca, günde iki seans gelen ünlü bir müşterisini örnek gösteriyordu. Ben bunun nasıl mümkün olabildiğini, insanların bunca boş vakti nasıl bulabildiğini düşünürken o, bahsettiği kişinin Instagram’da paylaştığı bikinili bir pozunu bulup “Bak ne kadar zayıf şimdi!” diyordu. Neredeyse her defasında bu kadının kusursuz, fit ve selülitsiz fotoğraflarına maruz kaldım. Seans üstüne seansın ardından bir şekilde kendime dair hislerim daha da kötüleşti. Tamam, popom kesinlikle başkalarına örnek gösterilecek optimum formda değildi. Peki kendimin “en iyi” versiyonuna kavuşmak için gerekli kararlılığa da sahip değil miydim?

Bahsettiğim olaydan bir yıl kadar önce Monako’da önemli bir tıbbi estetik fuarına davet edilmiştim. Medikal bilgi sevdalısı bir güzellik editörü olarak bu alanda derinleşmeme yardımcı olan sektörel etkinlikler beni hakikaten mutlu eder. Fakat yağmurlu bir mart sabahı, fuar kapsamında saygın bir plastik cerrahla röportaj yapmak üzere sabah beş uçağına binip şehre vardığımda içimde bambaşka bir duygu tetiklendi. Kendisiyle medikal estetik dünyasından yenilikleri ve farklı yaklaşımları konuştuktan sonra o esnada epey yorgun olan çehremi incelemek için nazikçe iznimi istedi. Dudaklarım asimetrikti ve “yanaklarımda belirgin bir kemik yapısı olmadığından kesinlikle sarkacak zayıf, narin yüzüme” kıyasla anormal derecede büyüktü. Daha günü yarılamamıştık bile. Zaten beden imgemle halihazırda çatışma içindeydim. Bu beklenmedik yorum en büyük ve apaçık yaramı deşmekten başka bir işe yaramamıştı. Cerrah, bu küçük sorunların oldukça hızlı çözülebileceğini söyledi. Tek yapmam gereken bu basit işlemler için uygun zamanı belirlemekti. Dünyanın önde gelen estetik uzmanlarından biri resmen bana açık çek vermişti ama kendimi daha iyi hissetmeme hiç ama hiç yardımcı olmamıştı. Hatta tam aksine kişisel sınırlarım ihlal edilmiş gibi hissediyordum. Yüzüme oranla anormal büyüklükteki asimetrik dudaklarımı ve ince yüzümü seviyordum. Bunların beni ben yapan özellikler arasında olduğuna inanıyordum. Fakat o gün, bir parçası olduğum güzellik endüstrinin beni “Valerie olmak” ile “güzel olmak” arasında bir tercihe zorladığını açıkça hissettim. Bu sözde en iyi versiyonum tam olarak neyin nesiydi? Neyin güzel olduğuna kim karar veriyordu?

Bir yandan mikro ve makro seviyelerde zihinsel ve fiziksel karşılaştırmalara göğüs gererken, diğer yandan Vogue Türkiye’de güzellik editörlüğüne devam ediyordum. Doğrusunu isterseniz işime tam anlamıyla aşıktım. Çünkü editörlere has bir süper güce sahip olduğumu düşünüyordum. İyi düşünülmüş tavsiyelerle insanların ruh hâlini değiştirebilme gücü. Bugün de hâlâ böyle düşünüyorum. Hatta daha da ileri giderek insanlara iyi hisler aşılamanın varoluş amaçlarımdan biri olduğunu söyleyebilirim. Fakat beden algısı sorunlarım boyumu aşmışken tüm samimiyetimi yitirdiğimin farkındaydım. Güzellikte özgürlüğü, kapsayıcılığı ve öz sevgiyi savunuyordum ama bu düşünceleri kişisel hayatımda benimsemekten çok uzaktım.

Gerçekten böyle hissetmek istemiyordum.

İşte o zaman, bir sonraki adımın öncelikle beni ve sonra da çevremdeki insanları mutlu edecek ve bunu farklılıkları kucaklayarak yapacak bir yol olduğunu idrak ettim. Kendimi bu denklemin dışında tutarak özgüvenli bir editörmüş gibi davranmam mümkün değildi. Kariyerime sahici bir editör olarak devam etmeye niyetliydim. Böylece 2018 yılında Wonderflaw fikri ortaya çıktı. İçerik üretmeye devam etmek ve güzellik sektöründeki diğer hayallerime de alan açmak istiyordum. Fakat ne kendimin ne de bir başkasının ruh sağlığını bu uğurda feda etme taraftarıydım. Fiziksel ve zihinsel sağlık haricindeki konuları haddinden fazla ciddiye almayan, rahat bir alan yaratmanın hayalini kuruyordum. İfade özgürlüğünün olduğu, faydalı ve hakiki bilgiye odaklanan bir alan. Güzelliğe dair tüm tanımlara kucak açan, eleştirel veya yargılayıcı olmayan bir alan. Eğlenceli bir alan. Aynı zamanda çok yakın dostlarım olan muhteşem insanlardan oluşan bir ekiple bu alanı yaratmak üzere yola çıktık.

Wonderflaw: Bağımsız Bir Güzellik Oyun Alanı.

Belki bu sadece bir başlangıç. Veyahut da yolumuzun üzerindeki bir durak. Ama kesinlikle güzelliğe dair kurduğumuz hayallerin son durağı değil. Kendimize, etrafımıza ve güzellik dünyasına duyduğumuz sonsuz sevgiden güç alan bir diyalog, süreç ve deneme. Ekibimize ilham veren fikirler ve kişilerle tanışacağınız bu dijital platformdaki her satır içten, rahat ve hayata dair kusurların doğasını kabul eden bir bakış açısıyla yazıldı.

En sevdiğim kusurum mükemmeliyetçiliğim. Çünkü beni bu platformun hayata geçirilmesi konusunda harekete geçiren şey mükemmeliyetçiliğim. Geçmişte kendime son derece zalim davrandığım bu galaktik hiçlikte, aynı zamanda kendimi şefkat ve sevgiyle kabullenmeme yardımcı olan bir şey çıkardım ortaya. Bunun için minnettarım. Geri kalan her şey için ise içimde büyük bir heyecan var.